24 Nisan 2017, Pazartesi 16:33
'' Gardiyanlar akşamı götürdüler anahtarlarıyla birlikte. Yıldızları da...''
Bir çok gereksiz telaş arasından referandumda geldi geçti. Atlılar Üsküdar'a eşekliler Niğde'ye gittiler. Bize ekmeksiz adaletsiz bir ülke kaldı. Sine-i millete dönen de olmadı. Halk ekmek adalet istiyor. Var mı bunlardan bahseden?
“ Sen neden buradasın? diye sordum Nevin'e. O da halkını çok sevdiği için buradaymış. Ben büyüyünce halkımı sevmeyeceğim. Halkını sevenler hep kafese giriyor. “
15 yıldır canlar teker teker giderken, gazeteciler tutuklanırken, öğretmenler ihraç edilirken, ekonomi çökmüşken, kayyumlar atanırken, terör azmışken, ohaller, khklar, fetolar, balyozlar, ergenekonlar, v.b bir çok şey yaşanırken yetmez ama hayır kısmen doğru idi ama biraz geç kalınmadı mı ?
“ Kuşlar tutsak yaşayamaz. Ya çocuklar İnci ? Onlar yaşayabilir mi? “
Evetle hayırla hatta oyla seçimle faşizmin gitmeyeceğini, hele hele susarak hiç bir şey olmamış gibi davranarak bir sonuç alınmayacağını adımız gibi biliyoruz. Sonuç aslında pek yabancı olmadığımız ama toplumca bir türlü başaramadığımız bir şeyi işaret ediyor.
“ Uçurtmalar rüzgar kuvvetiyle değil rüzgara karşı çıktıkları için uçarlar. Uçamazsan koş, koşamazsan yürü, yürüyemezsen sürün. Yeter ki ilerle...”
Bu referandum bana Feride Çiçekoğlu'nun Uçurtmayı Vurmasınlar kitabını anımsattı. Hatta kitap film bile oldu. Feride hanım filmi şöyle yorumladı : “ 1984 yılının bir haziran öğle sonrası, demir kapı beni dışarı kapayıp Barış'ın çığlıkları içeride kaldığında, gün olup onun sesinin bunca çok insana ulaşabileceği hiç aklıma gelmemişti. Barış ile ilgili anıları kağıda dökmeyi düşünmediğimden değil, kağıda dökülü sözün, okuma alışkanlığı olan sınırlı kişiye bile çoğu kez iletemediğini sezmemden. Beyaz perde Barış'ın mırıl mırıl sesini yükseltince yeni bir basım şansı doğdu. Ak kağıt üzerindeki kara yazılar herkese kendi düşlerini üretmenin ipucunu verdiğinden midir nedir , resimlenmiş düşlerden duvarları kendi düşlerinde sorgulama olanağı daha fazla okura sunabilmek, filmin armağanı. Kitabın bu nedenle beyaz perdeye gönül borcu var.”
“ Kabahat senin demeye dilim varmıyor canım anacığım ama bunca haksızlığa uğradığımız bu yüzdendir. Biz birlikte olmadıkça bizi daha çok şey ederler.”
Birazda filmden bahsedelim.1989 yılında Ankara Merkez Cezaevinde çekilen filmin yönetmeni Tunç Başaran. Ana karakterler İnci ile Barış. Konusu özgürlükle bütünleşen uçurtmanın hapishanede yaşamakta olan bir çocuğun umut parçası olduğu ve o parçanın kurşunlanarak öldürüldüğü bir film. Annesi esrardan suçlu bir çocuğun dört duvarla olan imtihanı. İnci ablası bir gün uçurtma olup döneceğinin sözünü verir. Filmin sonunda o uçurtma gökyüzünde dalgalanırken kurşunlanır. Özgürlük uçurtması sendeleyerek yere düşer. Hazin son. Oysa bir uçurtma ne zarar verebilirdi ki? Özgürlüğe çölde kalmış bitkiler gibi susamışken...
“ Düşünmek ciddi bir işmiş. Hatta Nuran'ı düşündüğü için atmışlar buraya.”
Bence referandumdan Üsküdar ve Niğde çıkmamalı. Ne kadar kirlenirsek o kadar iyi der ya şair. Biz kirlendikçe daha çok öfkeleniyoruz şimdi. Direnme gücümüz artıyor. Aslında galiptir bu yolda olan mağlup. “ Uçurtmanın birde bağlı olmasa eli ayağı ipe, deler geçer maviyi” Son sözleri Grup Yorum'a bırakıyorum. “ Ne kadar da ufalmış bedenin. Göz yaşıma sığdın sen. Açlık mı yemiş ömrünü yavrum, Al sütümü iç kızım. Saçların beyazlamış, sakladım alevini. Yoksa güneş sende mi batıyor ? Batıyor geceleri... Eriyen bedenimi düşünme, göğü giydim üstüme. Yüzünü asma kaderine ah anam. Yiğitler bitmez bizde. Bir ateş olup yaksa da gidişiniz, analar biter mi ? Ölüm toplasa da çiçekleri ÇİÇEKTE TOHUM BİTER Mİ ?