8 Nisan 2017, Cumartesi 17:02
Kara toprak şiirinde bir tohum verdim o bana o verdi der ya Veysel doğrudur. Toprak anaya tohum bırakmazsanız üretemezsiniz. Normal Koşullarda bire on bire yirmi verirken toprak daha fazlasını istedi. Ademoğlu GDO yine gündemde. GDO bilim adamlarının labarotauvar şartlarında hayvanların ve bitkilerin genetik özelliklerinin değiştirilmesi ile elde ediliyor. Anlayacağınız biyoteknoloji kullanılarak genetik yapıları değiştirildi. Bitki ve hayvanları çevre ve insana zarar verir duruma getirdiler. Ülkemizde GDO’lu maddelerin kullanımı yasak.. Ancak ticari işletmeler kar elde edebilmek için bu tür işlere giriyor.
Basından izliyorsunuzdur. Çocukluğumuza özlem duymamızın nedeni torunlarımıza yaşanası bir dünya bırakamama endişemizdendir diye düşünüyorum. Ülke tarımı için endişeliyiz. Çanlar tarım için çalıyor. Çiftçi ve köylü bitmiş durumda.. Dedik ya daha çok kazanma hırsı yüzünden oldu. Önce atalarımızdan ,babalarımızdan kalan tohumlardan vaz geçirdiler.
Biz ıslah edilmiş hibrit tohumlara yöneldik önce. Daha çok üretim olursa insanlar daha kolay ve daha ucuz gıdalara ulaşabilir diye düşündük. Yerli tohumlarımızdan vaz geçtik. Oysa gerçeğin böyle olmadığı ortaya çıktı. Değerli arkadaşım Mustafa Çetinel’in deyişiyle. Bir kg tohum domates tohumu almak için 2*3 tır dolusu domates vermemiz gerektiğini öğrendik. Tarımızı tohum şirketlerine göbeğinden bağımlı kılanlar utansınlar..
Tohumda dışa bağımlılığın mutlaka önlenmesi gerekiyor. Yerel tohumların önemi her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Binlerce endemik bitki türüne sahip olan ülkemizden en fazla çalınan nedir diye sorarsanız, tohum derim.. Tohumlarımız İsrail Hollanda ABD Gibi ülkelere taşındı, o ülkelerde ıslah edilip paketlenerek katma değeri yüksek ürünler olarak yine bize satıldı.
Bizde tohum yok. Vermezlerse tohumu topraklarımız boş kalacak.. Silaha gerek yok bir ülkenin bu yollardandan da yok edileceğinin bilincine vardık.. HES’lerle öldürdüğümüz endemik bitkiler termik santrallerle yok ettiğimiz ekolojik yapı yitirdiğimiz doğa ve tarih tekrar kazanılamıyor. Günümüz dünyasında güvenilir gıda üretmek petrolden hatta altından daha değerli.. Çünkü dünyanın bir çok yeri kirlendi, toprak bozuldu. Tohumların yapısı değiştirildi.30-40 yıl önce ürettiğimiz besinlerin daha sağlıklı ve lezzetli olduğunu bu gün ürettiklerimizle kıyasladığımızda anlıyoruz..
O zamankiler daha natürel hormonsuz güzel hormonlu ve daha doğaldılar.. Güvenilir gıda için anne-baba ne vermez ki? Tarım ülkesiyiz diyoruz ama beceremedik.. Biyolojik çeşitliliğe sahip köylü tarım modeli yerine endüstriyel tarım modelinin desteklenmesi yanlışlığını yaptık.. Bakın bunu örnekle açıklayayım.. İktidara soracak olursanız Hollanda bizim kürdan cebimiz kadar 41 bin kilometre kae hatta koyadan küçük..
Tarım toprakları Türkiye’nin yirmide biri civarında fakat ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci tarım ihracatçısı, tüm dünyadaki domates biber salatalık ihracatının üçte birini tek başına yapıyor. Karşılaştırma olsun diye örnekleyelim . Kürdan cebimiz Hollanda’nın 2014 yılı tarım ihracatı 85 milyar dolarken aynı yıl 17.4 milyar tarım ürünü satabilmiş ülkemiz neden? Çünkü Hollanda da küçük ve orta ölçekli işletmeler kooperatifler biyolojik çeşitliliğe sahip köy modeli desteklenmiştir. Bizde durum çok farklıdır. İktidarın ürettiği tarım politikaları hep şirketlerin lehine olmuştur.
Çiftçiyi tarımı köylüyü bitirdiler. Çiftçi üretmek istiyor zarar edince üretemiyor, ülke toprakları suları tohumlar satılıyor. Çiftçi borcu yüzünden toprağını satıyor.. 2016’da devlet büyüklerimizin katılımıyla açıklanan milli tarım projesi Türkiye tarımının iflasıdır. Tüm dünyada tarıma yatırım artar ve tarım korunurken yanlış politikalar sonucu 2016’da tarım sektörü birinci ve ikinci dilimde yüzde 5.6 üçüncü dilimde 7.7 daralmış. Bu tarımın iflasının rakamsal kanıtıdır.
Hoşçakalın Dostçakalın..