21 Kasım 2024, Perşembe

Son Güncelleme: Bugün

10 Mart 2017, Cuma 16:43

Deniz Çetinay

KADIN GÖKYÜZÜNÜN YARISIDIR

Bu hafta konu belirleyip yazmak pek zor değil açıkçası, çünkü haftanın konusunu yüz altmış yıl önce New York'ta kırk bin emekçi kadın belirlemiş zaten! Günün kutlama günü değil de anma günü olmasının gerekçesi ise sermayedarların kolluk kuvveti olan polislerin, kadın işçileri fabrikayı kilitleyip çıkan yangında yüz yirmi dokuz emekçi kadının ölümüne sebebiyet vermesidir. Bugün de ülkemizde, bölgemizde ve hatta tüm dünyada, gerek emek-sermaye çatışması gerekse -evde, sokakta, çalışma alanlarında, medyada- cinsiyetçilik başlıklarını göz önüne alırsak 8 Mart 1857'de tutuşmuş ateşin körüklenmesine hala ihtiyacımız var diyebiliriz. Tabii ki bu iş -birilerinin deyimiyle- kızlı erkekli yapılmak zorundadır çünkü Gezi'de yalnız olsaydık direnemezdik, var olamazdık, yalnız olsaydık zaten Gezi ve mirası olmazdı. Yalnız olsaydık Kurtuluş Savaşı gibi anti-emperyalist bir başkaldırı asla başarıya ulaşamazdı.

Bunlar sadece ülkemizden iki örnektir ve dünyada bunlar gibi örnekler sayısızdır. Biraz gözlem yapıp düşünürsek görürüz ki, emek-sermaye çatışmasının günümüzde öne çıkmış başlıklarından bir tanesi de sermayedarın yaptığı erkek işçi-kadın işçi ayrımıdır. Bunu söylerken "sermayedarın" kısmına özellikle vurgu yapmak gereklidir çünkü sermayedar sınıfı işçi sınıfını bölmek için temel alınacak eylemlerden birinin de cinsiyete göre ayırmak olduğunun farkındadır. Bu bağlamda, erkek işçinin hak mücadelesi, kendisi için istediği hakkı kadın işçi için de istediğinde meşrulaşır ve aynı şekilde kadın işçinin eşitlik isteği de bütün işçi sınıfını ilgilendirir. Ülkemizde bunu kanıtlayan Behice Boran adlı bir çınar, dünyada ise Clara Zetkin, Rosa Luxemburg, Nadejda Krupskaya gibi daha niceleri mevcuttur. Bu kadınlar, tarihin akışını izlemekle yetinmemiş, tarihi yazmışlar ve arkadan gelecek “yoldaş”larına izlenecek aydınlık yollar çizmişlerdir. P

eki ya diğer alanlar? Ev, büro, sokak, hatta sosyal medya... Birilerinin gözüne sokarcasına söylemek ve -kızlı erkekli- bağırmak gerekir ki, bu ülkede kadınlar; patron, koca, abi, kardeş, baba ve daha bir sürü "kimlik" tarafından ezilmektedir! Zaten bu yüzden yirmi birinci yüzyılda hala kadın ve erkeğin eşit olduğunu, tecavüzün, tacizin ve her türlü şiddetin iğrenç bir şey olduğunu birilerine anlatmaya(!) çabalıyoruz. Kadının insan olduğunu, her insanın da cinsiyet ayırt etmeksizin eşit haklara sahip olması gerektiğini anlatmaya çabalıyoruz. Malum konular epey karışık(!) Ha anlamıyorlar mı? Öyleyse zor da olsa, sürtüşmeye, zıtlaşmaya, ayak diretmeye devam...

İnsan olmak isteyen kadın, hakkı için mücadele eden kadın, sokakta kahkaha atacak, istediği gibi giyinecek, istediği gibi konuşacak kısacası kendi karakterini elde edip savunacak! Yani “kadın şöyle olmalı, kadın böyle olmalı” zihniyete yüz altmış yıl önce verilen cevap ilericiliği, eşitliği, adaleti, cumhuriyet değerlerini, laikliği savunan “herkes” tarafından yüceltilecek! Meydanlarda flama taşıyan, sokakta özgürce yürüyen, “istenilen kadın” değil “olmak istediği insan” olan tüm kadınlara selam olsun! Kan ufkunun ardından doğacak kızıl güneşe selam olsun!