8 Nisan 2017, Cumartesi 16:42
Bu yazıya Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının asılma kararının açıklanmasından sonra bu kararı protesto eden; Kızıldere'de “ Biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik” diyerek faşizme karşı direnen Mahir Çayan ve yoldaşlarını anarak başlamak istiyorum. Bağımsız özgür ve eşit bir vatan için kararlı bir şekilde mücadele vermiş 10 devrimci genci, ülkenin boyunduruk içinde yaşamasını isteyenler tarafından 30 mart 1972de katledildiler. Denizlerin ve Mahirlerin karanlığa yakmış oldukları ışık sönmeden devam ediyor. “Oy dere Kızıldere. Onlar biter mi sandın sana can vere vere...” Onların mücadeleleri bizi kopmaz bağlarla devrime bağlıyor. O yaşananlardan sonra adı Deniz olan Mahir olan ne kadar çok çocuk yetişti bu ülkede. Yetişmeye de devam ediyor. Ruhları şad olsun. Işıklar içinde uyusunlar. Gelelim konumuza diyeceğim ama bir türlü gelemiyorum. 68 kuşağının mücadelesi şimdi verilen hayır mücadelesinden çok daha ağır basıyor bende.
Tam bağımsız Türkiye sloganlarının atıldığı 70'li yıllardan sonra şimdi tam bağımlı 2000 li yıllar... Birde tek adam proje arifesinde yaşıyor olmak ne kadar üzücü. Oysa çocuk olduğum 90larda gelecek için ne güzel hayallerim vardı. Milenyum. Uzay çağı teknolojik çağ vs. Zenginlik refah huzur içinde bir toplum... Ama hayallerde kaldı. 15 yıldır aynı iktidar ve gelinen nokta ” betonlaşma, ötekileşme, dinden mağduriyet yaratma, ne istediler vermedik, ardından kandırıldık, inlerine gireceğiz, Şam'da namaz kılacağız, bireysel emeklilik, tek vatan tek devlet.” Evine ekmek götüremeyenler, emeğinin karşılığını alamayanlar, kıdemleri fona devredilenler, okullardan eğitimden ihraç edilenler, Soma'da madende canları yananlar, cesetleri deniz kıyısına vuran Suriyeli bebeler, oğulları çatışmalarda ölen şehit düşen babalar, işten gelip iki dakika geç kaldığından sınava giremeyen çalışmak zorunda olan öğrenciler, suçları sadece x bankasına para yatırmak olanlar, yazdıkları ve haber yaptıkları için hapiste yatanlar, kula kulluk değil kölelik etmek zorunda kalanlar, hayır dediği için tartaklananlar, işini geri isteyenler açlık grevinde olanlar, tecavüze uğrayanlar, şiddete maruz kalanlar, mahsulünü para etmediği için yol kenarına dökenler, geçinemediği için işsiz olduğu için bunalımda olanlar, üniversite bitirip evde oturanlar, kepenk kapatanlar.... Bu insanların gelecekleri ne olacak? Muamma... Asgari ücret 2 bin lira olsun mu? Ya da Suriyeliler bu ülkeye vatandaş yapılsın mı? Diye referandum yapmak daha mantıklı değil mi? 15 yıldan sonra yasama yürütme yargı tek adama devredilmesine evet mi hayır mı? Tabi ki hayır. Hem de bağır bağır...
Gelelim Torbalı'ya. Torbalı'da Aziz Kocaoğlu'nun Sultan düğün salonunda start verdiği çalışma tatsız başlamıştı. Kafaları karıştıran bir başlangıçtı. Ardından sönük bir hayır çalışması izliyorduk. CHP kadın kollarının gayretleri yetersiz kalıyordu. Belediye önü yeni heykelden sonra evet çalışmaları hız kesmeden yoğunlaştı. Gözüm o kadar hayır arabası aradı ama nerede ? Bir ara mavi boncuk şarkısı gibi bir şeyler duydum balkona koştum ama bir şey görmedim. İlçeye gelen vekil başkan çoktu ama yerelde sağlıklı bir çalışma gözlemleyemiyorduk. Hayır platformu bence bu eksikliklerden dolayı kuruldu geç kaldı sanki ama ilçeye bir enerji getirdi. İlçeye sinen karabulutları dağıttı adeta. Bu platformda toplanan şahıs dernek vakıf parti üyelerini tebrik ediyorum.
Çalışmalarını destekliyorum. Daha çok canla başla çalışılmalı diyorum. Ben yetmez ama hayır taraftarıyım. Hayır çıkarsa sevinilecek bir durum yok aslında. Uçurumdan düşmek üzere olan bir insanın düşmeye ramak kala kurtulmasını yaşayacağız. Bu uçuruma nasıl geldim diye düşünmek lazım. Bu #Hayır “Nerelerde hata yaptım da bu noktaya geldim ? “ diye sormanın başlangıcı olmalıdır. #Hayır sadece gelecek yarınlara umut dolu bakabilmek için konsantre olmamızı sağlamalıdır. Tek başına hayır yeterli olmayacaktır.