3 Aralık 2024, Salı

Son Güncelleme: Bugün

8 Nisan 2017, Cumartesi 16:53

Deniz Çetinay

ESKİ DOSTTAN MESAJ VAR

“Sermaye var olunca toplumun tümü üzerinde egemenlik kurmaya çalışır. Hiçbir demokratik oy hakkı onun bu özelliğini değiştiremez.” “

Devrimin temel yasası, bütün devrimler tarafından, özellikle 20. yüzyıldaki üç Rus devrimi tarafından doğrulanan temel yasası şudur: Devrimin olabilmesi için, sömürülen ve ezilen yığınların eskiden olduğu gibi yaşamanın olanaksız olduğunun bilincine varmaları ve değişiklik istemeleri yetmez.

Devrimin olabilmesi için, sömürücülerin de eskiden olduğu gibi yaşayamaz ve hükümeti yürütemez duruma düşmeleri gerekir. Ancak aşağıdakilerin eski tarzda yaşamak istemedikleri ve yukarıdakilerin de eski tarzda yaşayamadıkları durumdadır ki devrim başarıya ulaşabilir. Bu gerçeği bir başka biçimde şöyle ifade edebiliriz: Ezeni de, ezileni de etkileyen bir ulusal kriz olmadan devrim olanaksızdır. Böylece bir devrimin olabilmesi için, ilkin işçilerin çoğunluğunun (hiç değilse bilinçlenmiş ve aklı eren, siyasal bakımdan etkin işçilerin çoğunluğunun) devrimin gereğini tam olarak anlamış olmaları ve devrim uğruna yaşamlarını feda etmeye hazır olmaları gerekir. Bundan başka, egemen sınıfların, en gerici yığınları bile siyasal yaşama sürükleyen, hükümeti zayıf düşüren ve devrimcilerin onu devirmesini olanaklı kılan bir hükümet bunalımından geçmekte olması şarttır.” Lenin..  

Sol Komünizm Türkiye topraklarında verilmiş anti-emperyalist Kurtuluş Savaşı'na en büyük desteği vermiş olan yoldaş Lenin'in bu söylemi Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma dair önemli tespitler içeriyor. İlk olarak yaklaşık üç senedir, bizzat hükümetin kendisinin gözümüze soktuğu FETÖ sorununun, devlet içine "yerleştirilmiş" bir emperyalist yapı ile onu yerleştiren hükümet arasında çıkan bir çıkar çatışması olduğunu geçmişi biraz inceleyen her yurttaş fark eder.

Zira zamanında cemaat dershanelerindeki şifre olayının ortaya çıkmasından sonra sokağa çıkıp "Tayyip Amerika'ya Fethullah'ın yanına!" diye bağırıp göz altına alınan gençler ile Gezi Parkı eylemlerine katılıp FETÖ'cü diye iftira atılan gençler aynı taraftadır! Kaldı ki iktidarın saldırıları yalnız bununla bitmiyor. AKP'nin  eğitim, çalışma, aile, çevre vs her alanda söz sahibi olmak istemesi onu yoksul halkın -kendisine oy vermiş dahi olsa- işçi, işsiz, öğrenci, emekli, memur, esnaf, sanatçı, aydın vb her türlü kesimine karşı saldırganlaştırmıştır.

Geçtiğimiz seçimlerde AKP'nin yüzde elli civarında oy almış olması ise onu yüzde ellinin temsilcisi falan yapmaz. AKP'nin temsil ettiği kesim; kendisini iktidarda tutan, tutarken onunla beraber milyonları cebe indiren ve bunu yaparken din, dil, ırk ayırt etmeyen ama ayrımcılığın her türlüsünü halka reva görenlerdir. AKP ve FETÖ'nün üzerimizde tepinmesi de böylesi bir kesimin patronluğunu birbirinden kapma çabasıdır dersek de pek yanılmış olmayız herhalde.

Hal böyle iken sevgili yurttaşlar, ülkemizde her geçen gün saldırganlaşan iktidarın aslında ne tür bir emperyalist kriz içerisinde sıkışık olduğunu fark edersek, halka ait olması gereken siyaset sahnesinin neden cübbeli sarıklı bezirganlara ait olduğunu sorgularsak Türkiye'nin de ne tür değişimlere gebe olabileceğini az çok kestirebiliriz.

O sahneyi geri almak bütün yurtsever ve ilerici yurttaşların görevi hatta zorunluluğudur! Mevcut durumun zorluklarının farkında olmalı, olurken de aynı zorlukların egemenlerin de önünde olduğunu bilmek de önemlidir.