29 Mart 2024, Cuma

Son Güncelleme: Bugün

Gündem

9 Ağustos 2017, Çarşamba 09:34

TORBALI'DA ÇEKİLEN MARTI BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR

Torbalı'da çekilen “Martı” festivalin ilgi çekici filmlerinden bir tanesi oldu.

36. İstanbul Film Festivali ve 28. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde, bir film birçok kişinin dikkatini çekti. İlk filmiyle bir yönetmen, kadro yıldız dolu… Enteresan bir film izleyeceğimiz baştan belli olmuştu. Torbalı'da çekilen “Martı” festivalin ilgi çekici filmlerinden bir tanesi oldu. Filmin enteresan senaryosu, karakterlerin beklenmedik değişimleri, benim kendi keşfettiğim farklı metaforlar, oyunculuklar… Birçok dizi ve filmde yardımcı yönetmenlikten sonra ilk uzun metrajlı filmiyle sinemaseverlerin karşısına çıkan sevgili Erkan Tunç filmi hakkında konuştu.. İrem Sak, Onur Buldu, Öner Erkan ve Sahra Şaş gibi oyuncuları buluşturan “Martı” filmiyle festivallerin ardından izleyicinin karşısına çıkacak olan Tunç ile ilk uzun metrajlı filmine, film çekimlerine, sinema sektörüne, festivallere ve yeni projelerine dair uzunca bir sohbeti yayınladı.. Vizyona girdiğinde mutlaka takip etmeniz gereken filmlerden bir tanesidir Martı, notunuzu alın. 

FİLMİN YÖNETMENİ FİLMİ İLE İLGİLİ NELER SÖYLEDİ?

“Martı” ilk uzun metrajlı filminiz, ellerinize sağlık öncelikle. Daha önce pek çok dizide yardımcı yönetmenlik yaptınız. Peki sizi yönetmen olmaya götüren süreç nasıl başladı ve ilerledi?

Çok teşekkür ederim. İşin içinde olunca, film çekmek istiyorsun zaten. Filmi de size çevreniz çektirir gibi geliyor bana. Benim çevremde de oyuncu arkadaşım çok olduğu için benim içimde film çekme isteği hep vardı. Birileri bir şeyler yaparken, sen de bir şeyler yapmak istiyorsun ve varsa bir yeteneğin yapıyorsun. Tek başıma olsaydım, çevremde bu kadar insan olmasaydı belki de yapamazdım. Beni bu yolda güçlü hissettiren bir çevrem oldu. Onların desteğiyle de filmi yapmak istiyorsun zaten. Senaryon varsa ve iyiyse, oyuncun da hikâyeyi sevdiyse, filmi çekersin. Zaten yapımcı da bir şekilde her şey tamamsa “okey” der. Martı’nın hikâyesi nasıl ortaya çıktı? Bir gazete haberi okumuştum. Ama o haber biraz farklıydı tabii. Üçlü bir ilişki vardı ve o çiftlikte çalışan diğer adamı öldürme mevzusu ile ilgiliydi. Filmin hikâyesini de o haber üzerinden oluşturdum. Ama senaryoyu yazarken bir yerde takıldım. Filmdeki “Nurgül” karakterini o hikayedeki karakter gibi yazmadığımı ve üçlü ilişkiye götüremeyeceğimi fark ettim. O sırada kümese bir martı girdi ve işler değişti aslında. Filmde sıkıcı hayat yaşayan iki karakterin yanına, bir anda iki eğlenceli karakter geliyor. Bu sırada da birçok yüzleşmeye şahit oluyoruz. Filmin bu noktasında insan ilişkilerine ve insanların sınırlarını aşması gerektiğine bir vurgu var mı? Çok basit düşündüm orayı açıkçası. Biri gelir ve hayatı değiştirir mevzusundan yola çıktım. O kişinin de beklenen kişi olması ya da olmaması ayrı bir sürpriz. Ama dediğiniz şey çok doğru, oraya ufak bir vurgu var. “Oyuncunun, o rol ile ilgili kafasında bir şeyler canlandırmış olmasına güvenirim.

” Film hazırlığında en sıkıntılı süreçlerden bir tanesi de oyuncu seçimi. Çevrenizdeki oyunculardan bahsettiniz ama rollere uygun oyuncuları seçerken nelere dikkat ettiniz?

Filmin senaryosunu seven ve filmde oynamak isteyen oyuncu, en iyi oyuncudur bence. O rol ile ilgili kafasında bir şeyler canlandırmış olmasına güvenirim. O güvenim, bu filmdeki oyuncular için boşa çıkmadı. Hikâyeyi yazdıktan sonra ilk okuyanlardan birisi Öner Erkan‘dı. Okurken “Rıza karakterini kim oynayacak?” diye sordu. Ben onun kafasında bir şeyler döndüğünü anladım ve “Rıza’yı sen oynayacaksın.” dedim. Öner, Rıza olarak kaldı ve filmin yapım sürecinde de hep birlikteydik. Film için beraber ne yapabiliriz diye düşündük. Bir taraftan diğer karakterler kim olsun diye bakındık. O sırada “Yakup” karakteri için Onur Buldu’ya ve “Nurgül” karakteri için İrem Sak’a okuttuk senaryoyu. Onlar da sevince o karakterler onların oldu. Ardından diğer oyuncular da filmin hazırlığında belli oldular. Onur Buldu ve Öner Erkan ile okuldan arkadaşlığınız da varmış sanırım. Öner ve Onur oyunculuk, ben yazarlık bölümündeydim. Ortak derslerimiz vardı. Çok iyi arkadaştık ve beraber bir şeyler yapmak istiyorduk. Arkadaşlık bağımız olmadığı için birbirimize iş ilişkisi olarak bakmadık hiç. Ama bir süre sonra beraber de bir projemiz olmasın mı, olsun dedik. Yakup ve Nurgül karakterleri daha ön plana çıkan karakterler gibi. Onlar için nasıl bir uğraşınız oldu? Filmin asıl çıkış noktası Mediha karakteri aslında. Hikâyede tam değişim gösteren Mediha oluyor. O üç karakter, Mediha’nın değişimine yol açacak aslında. Ama Nurgül bana daha yakın bir karakter olduğu için daha ön planda görünüyor, hikayesi ve diyalogları olsun.

Beni de en çok etkileyen karakter oldu Nurgül. Sevgili İrem Sak da çok iyi oynamış. Nasıl bir çalışma yaptınız oyuncularla?

İrem sinsi sinsi çalışmış Nurgül’e. Her oyuncuyla ayrı ayrı çalıştık zaten. Oyuncu koçlarıyla birer hafta çalışabildiler. Ama oyuncu milleti alttan alttan çalışır zaten. İnsan işiyle yargılanır sonuçta. Onlar da işlerine iyi asıldılar, keyifli çalıştık. Oyuncu olmak çok zor bir şey bence. İşin yoksa, oynayamıyorsun. Normal hayatta mutlaka bir karışıklık çıkar. Bir şekilde oynama isteği oluyor içlerinde. Boş ve işsiz kaldığımız dönemleri biliyorum. Her şey şova dönüşüyor, çünkü oyuncusun ve gösterme eğilimin oluyor. Nurgül karakteri zaten oyunculuk yapıyor ama bırakmış. Nurgül karakterinin oyuncu olması inandırıcılığını artırıyor. O şiir sahneleri de çok güzel olmuş. İrem hanım yine o sahnelerde muhteşem. Fragmanda da “Sevdadır” şiiriyle başlangıç çok güzel olmuş. Teşekkürler. Arkadaş Zekai Özger’in “Sevdadır” şiiri güzel yakıştı. Fakat o dizede “Seni ben her yerinden öperim, bunu unutma.” orası aslında. Biz beni unutma yaptık. Hatırasından özür diliyorum kendisinin. Cahit Koytak’ın Futbol Oynayan Çocuklar şiirini okuduğu bir sahne var İrem’in. O sahnede motosikletin sesi de var ve ben o sahnede yüksek sesle okuyacağını düşünmemiştim. İstem dışı geliştiği için planladığım gibi olmadığını düşünmüştüm. Ama izlerken onun o sahneye çok yakıştığını düşünüyorum. Oyuncuya alan açmak, filmin menfaatinedir. Mesela Çehov’un Martı oyunundan tirad sahnesi var. Bir kadın oyuncu Nina’yı oynamak ister. Nina olursa, oyuncuyu kazanırsın. Ben senaryo ve oyuncu performansı olarak gördüm filmi daha çok.

Filmin hikayesinin geçtiği tavuk çiftliğini bulmak çok zaman aldı mı?

Prodüksiyon maşallah hemen buldu orayı. Enteresan şekilde, senaryoda olduğu gibi üç tane kümes, iki ev, iki aile ve bostan vardı. Bir diğer enteresan şey de ilk gün gittik, mekânı gezerken radyoda Bolero çalıyordu. Dedim ki, burası bizim için, kesinlikle çekeriz bu filmi. Her şeyin denk gelmesi, çekimi yapabileceğine daha da inandırıyor insanı.

Kocaeli-Karamürsel’de o çiftlik. Ben İzmir-Torbalı’ya daha önce akrabamızın yanına gitmiştim. Oradaki resim aklımdan hiç çıkmadı ve hikâyenin geçtiği yer olarak orayı seçtim.